Çanakkale Cephesi, sanki bir ölüm değirmeni gibiydi. O kadar ki
cephede meydana gelen boşlukları doldurmak için, diğer
cephelerden asker getirilemediğinden, en yakın çevreden
başlayarak, 15 yaşın üstündeki eli silah tutan bütün gençlerin
dahi, gönüllü olup olmadığına bakılmaksızın, Çanakkale’ye sevk
edilmeleri alışılmış normal bir hadise haline gelmişti.
O günler, köyde, kasabada erkeğin kalmadığı, gücü kuvveti ve
boyu posu yerinde olan herkesin asker olduğu ya da asker olmak
zorunda kaldığı kara günlerdi.
|
Birinci Dünya Savaşı’nda, Osmanlı ordusunda insan kaybı öyle bir
noktaya varmıştı ki Harbiye Nezareti, harp bütün hızıyla
sürerken askerleri birkaç günlüğüne de olsa memleket iznine
göndermeye gayret etmişti.
Çünkü harpte gün geçtikçe daha da artan kayıplar, nüfusun
tükenmekte olduğu korkusunu doğurmuş ve savaşan askerler memleketlerine
nüfusu çoğaltmak üzere gönderilmişlerdi.
Sultan V. Mehmed Reşad’ın iradesinden sonra Harbiye Nezareti de bir
tebliğ yayınlayarak, 1314 (1896) doğumluların (yani 19 yaşındakilerin)
henüz askerlik hizmetine çağrılmamışları ile 1315 (1897) doğumluların,
bedenleri gelişmiş, harbe elverişli ve silah kullanmaya kabiliyetli
olanlarından müsait bulunanların da kıtalara teslim olmalarını
istemişti.
Padişahın ve Harbiye Nezaretinin bu çağrısı üzerine, Balıkesir, Bursa,
Kütahya, Manisa, Adapazarı, İzmir, Aydın, Muğla ve Konya’nın, tahsilleri
ve hayatlarının henüz başındaki bu yeni yetme gençleri, vatanın
kendilerinden beklediği yüce vazifeyi hakkıyla ifa etmek azim ve
inancıyla silâhaltına koşacaklardı.
Ekseriyeti 15 ila 19 yaşında olan bu genç bahadırların cepheye
katılımları anısına Anadolu’da yakılan meşhur “Hey Onbeşli Onbeşli” adlı
türküde de söz konusu durum çok acı ve dramatik bir dille anlatılmıştır.
Burada sözü edilen “15’liler” 1315 doğumlulardır.
|