İnsan ve doğa diyalektiğini en
güzel dile getiren metinlerden biri olarak günümüzde değeri daha çok
anlaşılmaktadır. Yale, Sorbon, Oxford ya da bir başka okuldan mezun olan
ünlü bir düşünürün sözleri değil bunlar. Nobel ödülü kazanan bir
edebiyatçının da değil. Beyaz adamın "kafa derisi avcıları", "vahşi",
"barbar" ilan ettiği Kızılderililerin şefi Seattle'nin "uygar" beyaz
başkan'a mektubu:
ŞEF SEATTLE'IN MEKTUBU
Yüzyıllardır halkımın üzerine merhamet gözyaşları döken şu sonsuz
gökyüzü bir gün değişebilir. Bugün açık gözüken gökyüzü yarın bulutlarla
kaplanabilir. Sözlerim, asla yer değiştirmeyen yıldızlar gibidir.
Şef Seattle her ne söylerse Washington'daki büyük Şef ona, güneşin ya da
mevsimlerin dönüşüne inandığı ölçüde inanabilir. Washington'daki Büyük
Şef bize dostluk ve iyilik dilekleriyle birlikte bizden topraklarımızı
satın almak istediğini bildirmiş. Onun, bizim arkadaşlığımıza çok fazla
ihtiyacı olmadığının farkındayız.
Merak ediyoruz ki gökyüzünü ve toprağın sıcaklığını nasıl satın alabilir
ya da satabilirsiniz? Bunu anlamak bizler için çok güç.
Bir zamanlar insanlarımız bu topraklara tıpkı rüzgarda kıvrımlanan deniz
dalgalarının kabuklu kum yüzeyleri kapladığı gibi yayılmışlardı. Çok
uzun zaman geçti ve o büyük kabileler artık hüzünlü bir anı oldu.
Bu toprakların her parçası halkım için kutsaldır. Çam ağaçlarının
parıldayan iğneleri, vızıldayan böcekler, beyaz kumsallı sahiller,
karanlık ormanlar ve sabahları çayırları örten buğu; halkımın anılarının
ve geçirdiği yüzlerce yıllık deneylerin bir parçasıdır. Ormandaki
ağaçların damarlarında dolaşan su, atalarımızın anılarını taşır; biz
buna inanırız.
Beyaz adamın ölüleri yıldızlar arasında yürümeye gittiklerinde,
doğdukları ülkeyi unuturlar. Bizim ölülerimiz bu güzel dünyayı asla
unutmazlar. Çünkü o Kızılderili'nin anasıdır. Biz dünyanın parçasıyız ve
o da bizim parçamız. Güzel kokan çiçekler bizim kız kardeşlerimizdir;
geyik, at, büyük kartal, bunlarsa bizim erkek kardeşlerimiz, kayalık
tepeler, çayırlardaki ıslaklık, tayın vücut ısısı ve adam, hepsi aynı
aileye aittir.
Büyük Beyaz Reis bize rahat yaşayacağımız bir yerin ayrılacağını, bize
babalık edeceğini, biz kızılderililerin ise onun çocuktan olacağımızı
söylüyor. Toprağımızı alma teklifini düşüneceğiz, ama bu kolay
olmayacak. Çünkü bu toprak bizim için kutsaldır. Dereler ve nehirlerden
akan, parıldayan sular, sadece su değil atalarımızın kanlarıdır. Eğer
size toprak satarsak, onun kutsal olduğunu hatırlamalısınız ve
çocuklarınıza da onun kutsal olduğunu öğretmelisiniz. Göllerin berrak
suyundaki her hayali yansıma, halkımın yaşamından anılar ve olaylar
anlatır. Suyun mırıltısı babamın babasının sesidir. Nehirler erkek
kardeşlerimizdir, susuzluğumuzu giderirler, nehirler kanolarımızı
taşırlar ve çocuklarımızı beslerler. Eğer size toprağımızı satarsak
hatırlamalısınız ve çocuklarınıza öğretmelisiniz ki nehirler bizim
kardeşlerimizdir ve sizin de bundan dolayı nehirlere herhangi bir
kardeşe göstereceğiniz sevgiyi göstermelisiniz.
Biliyorum, beyaz adam bizim gibi düşünmez. Beyazlar için bir parça
toprağın diğerinden farkı yoktur. Beyaz adam topraktan istediğini almaya
bakar ve sonra yoluna devam eder. Çünkü toprak beyaz adamın dostu değil,
düşmanıdır. Beyaz adam topraktan istediğini alınca başka serüvenlere
atılır.
Beyaz adam annesi olan toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alıp
satılacak, işlenecek, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar. O'nun bu
ihtirasıdır ki toprakları çölleştirecek ve her şeyi yok edecektir.
Beyaz adamın kurduğu kentleri de anlayamayız biz Kızılderililer. Bu
kentlerde huzur ve barış yoktur. Baharda yaprakların açılışını ya da
böceklerin kanat vuruşlarını duyacak yer yoktur. Belki bir vahşi olduğum
için anlayamıyorum ama benim ve halkım için önemli olan şeyler oldukça
başka. İnsan bir su birikintisinin etrafına toplanmış kurbağaların,
ağaçlardaki kuşların ve doğanın seslerini duymadıkça yaşamın ne değeri
olur?
Bir kızılderiliyim ve anlamıyorum. Biz kızılderililer, bir su
birikintisinin yüzünü yalayan rüzgarın sesini ve kokusunu severiz. Hava
önemlidir bizim için. Ağaçlar, hayvanlar ve insanlar aynı havayı koklar.
Beyaz adam için bunun da önemi yoktur. Ancak size bu toprakları satacak
olursak havanın temizliğine önem vermeyi de öğrenmeniz gerekir.
Çocuklarınıza havanın kutsal olduğunu öğretmeniz gerekir. Hem nasıl
kutsal olmasın ki hava? Atalarımız doğduktan gün ilk nefeslerini onun
sayesinde almışlardır. Ölmeden önce son nefeslerini de gene bu havadan
almazlar mı?
Toprak satmamız için yaptığınız öneriyi inceleyeceğiz. Eğer önerinizi
kabul edecek olursak, bizim de bir koşulumuz var; beyaz adam bu
topraklar üzerinde yaşayan bütün canlılara saygı gösterecek. Ben bir
vahşiyim ve başka türlü düşünemiyorum. "Yaylalarda cesetleri kokan
binlerce buffalo gördüm. Beyaz adam trenle geçerken vurup öldürüyor bu
hayvanları sadece eğlenmek için. Dumanlar püskürten bu demir atın bir
buffalodan daha değerli olduğuna aklım ermiyor. Biz sadece yaşayabilmek
için avlarız buffaloları. Bütün hayvanları öldürecek olursanız nasıl
yaşayabilirsiniz? Canlıların yok edildiği bir dünyada insan ruhu
yalnızlık duygusundan
ölmez mi?
Unutmayın bugün diğer canlıların başına gelen yarın insanın başına
gelir. Çünkü bütün hepsinin arasında bir bağ vardır.
Şu gerçeği iyi biliyoruz: Toprak insana değil, insan toprağa aittir. Ve
bu dünyadaki her şey, bir ailenin fertlerini birbirine bağlayan kan gibi
ortaktır ve birbirine bağlıdır. Bu nedenle de dünyanın başına gelen her
felaket insanoğlunun da başına gelmiş sayılır.
Bildiğimiz bir gerçek daha var; sizin Tanrınız bizimkinden başka bir
Tanrı değil. Aynı Tanrının yarattıklarıyız. Beyaz adam bir gün bu
gerçeği de anlayacak ve kardeş olduğumuzu fark edecektir. Siz Tanrınızın
başka olduğunu düşünmekte serbestsiniz. Ama hepimizi yaratan Tanrı için
kızılderili ile beyazın farkı yoktur. |